Bu sayfadasın: Anasayfa Eleştiriler Yorgun Anılar Zamanı

Eleştiri Yorgun Anılar Zamanı

Evcimen öyküler

Ayşe Sarısayın ikinci öykü kitabı ‘Yorgun Anılar Zamanı’nda yine kadınların hüzünlü dünyasına götürüyor okuru… Sıradan gelen her şeyi düşündürmeye sevkediyor öyküleri…

Hamza Aktan

Sakin sakin bir alıntıyla başlayalım; “Sabah trenlerinden birinin gürültüsü doldu evin içine çayı demlerken. Kızım o trendeydi, yüreği kafesten bir an önce kurtulmak için çırpınan bir kuş gibi. Havalanıp süzülmek istiyordu gökyüzüne doğru. Kızım yirmi üçüne geçen ay bastı. Ben on dokuz yaşındaydım, yeryüzüyle gökyüzü bir olduğunda.”

Ayşe Sarısayın’ın kaleminden bu sözler. Üçüncü öykü kitabı Yorgun Anılar Zamanı’ndan. Ayşe Sarısayın, Yorgun Anılar Zamanı’nda ev’i merkeze alarak bize insanları ve an(ı)larını anlatıyor. Bunu da özellikle kadınların-kız çocuklarının gözünden aktarıyor. Ne de olsa ev, kadınlara bırakılmış tek alan. Evden bahsedilirken akla ilk gelen de onlar. Peki, kadınlar kendilerine verilmiş bu tek alanda rahat yaşıyorlar mı? Mutlular mı? Doğru bildiniz; hayır. Öyle ki, pencereden dışarıya bakan ev kadını eşinden bahsederken “Sokaktan biri geçti az önce, karşı eve girdi. Rahatladım, daha erken katlanamayız birbirimize. Koyu karanlıklarda belki, aynı yatakta bedenlerimizi sakınarak uyurken” sözlerini mırıldanır okura. Ve tabii geleneksel aile yapısının olmazsa olmazı; erkeğin ev içi iktidarı. Tekrar dinleyelim: “Örgümü toplayıp torbasına koydum, dolaba kaldırdım. Birkaç yıldır karışmıyor ne ördüğüme, ama ortada bırakmamalı yine de, belli olmaz sağı solu”.

Yürümekte olduğumuz sokakta pencereden bakan, bankta oturup insanları seyreden bir kadın veya misafirliğe gittiği teyzesini, amcasını izleyen bir kız çocuğu. Tümünde ‘ne var ki bunda’ dedirten bir alışkanlığın, sıradanlığın izleri hakim. Ama Ayşe Sarısayın’ın bu sıradanlığa bir itirazı var. Ya da şöyle diyelim, Ayşe Sarısayın bunun sıradan-üzerinde durulmaz bir şey olduğu kanaatini en azından okuru nezdinde kırıyor. Algımızı-ilgimizi bu sıradanlığın tam merkezine çekiyor. Bizi pencereden dışarıya bakan kadının o an neleri düşündüğünden haberdar ederken toplumsal yapıya, özellikle de toplumsal cinsiyet rollerine dair düşündürmeye sevkediyor. Yorgun Anılar Zamanı, belki sırf bu nedenle, belki öykü kahramanlarının bundan bağımsız da olsa yaşadıkları acılarıyla genel anlamda bir “hüznün kitabı” olarak görülebilir... Behçet Necatigil’in kızı olan Ayşe Sarısayın edebiyatla ilgilenmeye geç başlamış bir yazar olsa da, ilk öykü kitabı ‘Denizler Dört Duvar’ ile 2004 ‘Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü almıştı... Yazarın ikinci kitabı Yorgun Anılar Zamanı, ilk kitabı gibi yine kadınların dünyasını; hüzünlü dünyasını anlatıyor...

Ayşe Sarısayın’ın öykülerinde ilginç bir nokta da öykü anlatıcılarının hiçbirinin ismini öğrenemiyor oluşumuz. Çoğunda birinci tekil şahıs kipiyle aktarımlar hakim. Hiçbirinin ismini öğrenemiyoruz, çünkü hepimiz her an o öykülerin baş kahramanı olabiliriz veya olmuşuzdur çoktan...

geri